top of page
Yazarın fotoğrafıProf.Dr.Ozan Evrim Tunca

Bizim Sosyal İlişkiler

Bizim Sosyal İlişkiler

Yıllardır alanımızda gerekli ya da gereksiz kavgalar, sert tartışmalar sonucu itibarsızlaşan, huzurunu kaybeden, çalışma arzusunu yitiren, meslektaşlarına düşmanlaşan kişiler olduğunu gözlüyoruz. Aşağıdaki metni hazırlarken amacım özellikle okul yıllarındaki müzik öğrencilerine sosyal ilişkilerini sağlıklı tutmak için yardımcı olabilmekti. Bu yolla birbiri ile daha iyi geçinen, birbirine daha çok destek olan, niteliklinin en üste yerleştiği dolayısı ile de daha güçlü bir topluluk olmamızı umut ediyorum.


Sürekli herşeyin altında fesat aramayın Biliyorum hepimize yakınlarımız tarafından tüm yaşamımız boyunca "saf olma" dendi. Hayat üç kağıtçılar ve menfaatçiler ile dolu. Ancak her işin altında sürekli fesat ararsak bizim de aklımız, kalbimiz bir türlü temiz kalamaz. Yapılan uygulamaları önce "iyi niyetli" kabul edip, sonra yine de içimize "fazla kurt düşürmeden" biraz araştırmakta fayda olabilir. Bazen "duman olmayan yerde ateş" arayıp dururuz. Bu da, sürekli iş alanımızda olumsuzluk üretir. İşleri takip edip, tıkandığı yerde bir menfaat ilişkisi, hafif bir sahtekarlık yakalarsak da önce hafifçe uyarmak devamında da gözümüzü uygulamadan ayırmamak yerinde olur. Meyve veren ağacı taşlamayın Kendi çalışmalarınızı da düşünerek herhangi bir işi, iyi bir konseri, iyi öğretmenliği, iyi orkestracılığı sağlamanın ne büyük emek ve enerji ile yapıldığını lütfen unutmayalım. Bu ülkede meyve veren ağaçlara çok ihtiyaç var. İyi çalışan, güzel üreten, iyi çaldığını duyduğumuz kişilerin sürekli eksiklerini arayıp itibarsızlaştırmaya çalışmayalım. İyinin kazandığı düzen sağlıklı olacağı için size de yarayacaktır.


Kıskanmak

Birilerinin çok severek ve isteyerek yaptığınız bir işi sizden daha iyi yaptığını görmenin sizde bir reaksiyon doğurması kaçınılmazdır. Bunun doğallığını kabul edin! Diğer kabul etmeniz gerken şey de şu; bir şeyi çok iyi yapmaya sadece sizin hakkınız yok. Yani siz kendinizin biriciğisiniz (ve bunda sorun yok) ancak dünya bir tek sizin için dönmüyor. Alanınızda sizden daha çok ya da az başarılı bulunan insanlar her zaman olacaktır. Başkasının başarısına değil kendi işinize odaklanın. Başkalarının iyi yaptığı şeyleri nasıl "daha iyi" yaptığını incelemek ve kendi gelişiminize yararlı hale getirmek size daha başarılı olmakta yardımcı olabilir. Bizim kültürümüzde kıskanmanın kötü olduğu hep söylenir. Ancak psikolojiden anlayan herkes "kıskanma!" denmesinin kişinin kıskandığını kendinden bile gizlemesine yol açacağını bilir. Kişi bu duyguyu yok edemez yani. Böylece problem sizden bile gizlenmiş olacaktır. Onun yerine bu duyguyu fark etmek, kabullenmek ve pozitife çevirmek daha doğru olur. Size yardımcı olabilecek bir şey; başka birinin bir şeyi müthiş yapıyor olması sizin de iyi, çok iyi ya da müthiş yapıyor olamayacağınız anlamına gelmiyor. Al Pacino var diye Michael Douglas'a bir şey olmuyor Hatta sorsanız birbirlerini öve öve de bitiremiyorlar (haklı da olduklarını biliyoruz çünkü çok iyiler). Başkalarına hayranlık duyarken kendimize güvenmeye devam edebiliriz. Herkesin yeri ayrı.


Sürekli sistemi eleştirip işlemez hale getirmeyin

Pek çok zaman iyi/kötü başkalarının oluşturduğu bir sistemin içine dahil oluruz (örneğin bir kurumda yeni işe girdiğimizde). Her kurumsal sistem eksiklerle ve adaletsiz çarklarla doludur. Başka bir deyişle İçine girdiğimiz sistem ne olursa olsun gözden kaçmış noktalarla dolu olacaktır. Bunlar da mutlaka sizi ve meslektaşlarınızı rahatsız edecektir. Ancak sürekli sistemi eleştirip iş yapmaktan çok sabotajcıya dönüşürseniz zar zor da olsa işleyen herşeyi kilitlersiniz. Bir taraftan yapıcı çözümler düşünüp fark ettiklerinizi ilgili kişilerle paylaşırken bir taraftan da işinize bakmanız önemlidir. Aksi takdirde yarardan çok zarar verirsiniz. Sistemi yöneten pozisyonundakilerin de yeterince özenli, cesur ve kararlı hamlelerle iyileştirme yapmaması sistemin iyileşmesine engel olacaktır.


Dedikodu

Çevremizde olan olaylar ve kişiler hakkında konuşmanın heyecan verici olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Ancak çoğu mesleki ve sosyal ilişkiyi bu konuşmaların aktarılırken deforme olmasının tamamen bozduğunu unutmayalım. Küçükken kulaktan kulağa oynamışsınızdır. 4-5 kişi arasında fısıldanan sözcük en sonunda sesli söylendiğinde ne kadar değişiyorsa sizin de meslektaş ya da arkadaşınız hakkında sarf ettiğiniz sözler dilden dile değişecektir. Bazen de bir kişinin duyması gerektiğini düşündüğünüz eleştirinin yüzüne karşı söylendiğinde fazla ağır olacağı için kulaktan kulağa gitmesini tercih edebilirsiniz. Bu ayrı tabi. Benim gözlemim pek çok ortamda kişilerle birebir konuşmanın iyi sonuç verdiğidir. Çevrenizi iyi gözlemlerseniz dedikodu alışkanlığı olmayan kişilerin çok daha az sosyal problem yaşadığını görebilirsiniz.


Eleştiri

Amerika'da okurken sosyal olarak öğrendiğim en güzel şeylerden biri eleştirileri sandviç şeklinde vermenin etkililiğiydi. Öğretmen olarak öğrenci ile diyaloglarda da, meslekdaşlarla diyaloglarda da işe yarıyor. Önce iyi bir şey sonra geliştirilmesi gereken şey sonra yine iyi bir şey. Bazen lafı dolandırmadan konuştuğu "dobra" olmakla övünen kişiler olmakla beraber amaç eğer karşınızdakine gerçekten verdiğiniz dönütle yardımcı olmaksa sandviçde vermeniz daha az tahrip edici oluyor. Öğrencilere öneri getirmek zaten işinizin parçasıdır ancak meslekdaşlara kendileri "konseri nasıl buldun? Beethoven nasıldı?" vs. Demeden fikir bildirmeniz uygun değildir. Meslektaş kendi sorsa bile eleştirileri yönlendirirken karşıdaki etkisini gözleyin. Kantarın topuzunu kaçırmamak gerekebilir.


Üstlerle ilişkiler

Sanatçının patronu, müdürü olmaz! Bu doğru. Ancak sanatçı bir kurumda çalıştığı andan itibaren kabul etmelidir ki her kurumun bir idari yapıya ihtiyacı vardır. Sizin sanatsal konulardaki liderleriniz orkestradaysanız grup şefleri, orkestra şefleri; eğitmenseniz sanatdalı başkanı Anasantdalı başkanı ve bölüm başkanıdır. İki kurum tipinde de sanatsal kısım dışında izinlerin, devamın, displinin, güvenliğin vs sağlanması için bir de müdür ve yardımcılarından ve diğer memurlardan oluşan bir ekip vardır. Bu kişiler bu işleri yapmak için siz onlardan memnun olsanız da olmasanız da çokça zaman harcarlar. Kurumun gelişmesi için getireceğiniz sanatsal önerileri bölüm başkanlarına giden zincirle, idari Konuları idari personelle paylaşmanız beklenir. Kendi başınıza iş yapmanız, zinciri atlayıp tepeyle görüşmeniz ya da yenilik önerileri ya da sorunları dile getirirken üslup problemi ortaya koymanız zamanla önemli sosyal ve idari sorunlara yol açabilir.


Bir kuruma yeni girdiğinizde İlk günlerden itibaren girdiğiniz yeni kurumun işleyişinde değişmesi ve geliştirilmesi gereken çok şey fark edebilirsiniz. Genelde ilk yıl insan oldukça da güçlü bir enerji ile dolu hisseder. Bir tarafdan bu "taze" görünüzün değerini bilip gözlemlere ve çözüm önerilerine odaklanırken bir taraftan da yıllardır kurumu şuanki haline getirmek için uğraşan kişilerin kendilerini "zayıf" hissetmelerine sebep olacak söz ve davranışlardan kaçınmayı düşünebilirsiniz. Mutlaka kuruma katkınız olacaktır, ancak bunu zamana yaymak, bardağa aldığı kadar koymak daha doğru olur. Kuruma katkınız herşeyi ele geçirip ters düz etmeye varmamalı. Unutmayın kurumda uzun süredir emek veren kişilerin de size güven duyması için biraz zamana ihtiyaçları olabilir. Onları her planladığınız yeniliğe teker teker ikna etmek için zaman harcamanız iyi bir yöntem olabilir. Niyetiniz iyi olabilir, ancak niyetinizin ne olduğunu çevrenizdekilerin de değerlendirebilmesi için zaman tanıyın.


Şımarmak

Genelde her istediği yapılan, her yaptığı bir deha göstergesi olarak düşünülen, göz bebeği gibi sakınılan minikler şımarırlar. Anne babadan her istediklerini alabileceklerini düşünüp, ısrar ve kararlılıkları ile kendilerini izleyen yabancıların antipatilerini toplamalarına rağmen ebeveynlerin yine de “kıyamadıkları” ve hizmete devam ettikleri görülür. Çocukların özellikle kendilerini yaşamın merkezi gördükleri bir yaş dönemi vardır. Heleki ebeveynler de tamamı ile kendilerini onların canının ne istediğine adar ve böyle de devam ederlerse çocuk iyice şımarır. Bu anlattığım aslında zaten bildiğiniz birşey. Bu anlattığım, tam bu şekilde, siz meslekte ilerledikçe, saygınlık ve beğeni kazandıkça bunu sindirene kadar size de olabilir. Yani “şımarabilirsiniz”!

İşler çok yolunda gidiyordur, heryerden solistlik teklifleri geliyor, konserlerden sonra meslektaşlar hayranlık ifade ediyor, hocaysanız öğrencilerinizde müthiş ilerlemeler oluyor ve gözle görülür biçimde alanda hakkında konuşulan kişi oluyorsunuz, orkestraya girdikten sonra becerinizle herkesi şaşırtıp yıllardır grup şefi olan abi ya da ablanın yerini zorlar oluyorsunuz... Ne mutlu size Ancak nasıl araba aşırı hızla fırladığında merkezkaç kuvvetinde bedenimiz geride kalacakmışcasına koltuğu zorlar. Başarı hızla gelince de “karakter” merkezkaçta olduğu gibi geride kalabilir. Bunu fark edip (zaten çevreniz kısa sürede fark eder) sosyal ve davranışsal bazı önlemler alıp kafanızda yükselişinizi bir yerlere oturtmak zorundasınızdır. Aksi halde bir süre sonra iticiliğiniz çok artar ve herşeyi yapabileceğinizi sanmaya devam ederken bir bakarsınız yanınızda kimse kalmamış.


Gösteriş Yapmak

Orkestra aralarında konçertosunun en zor yerini şahane biçimde çalanlar, her fırsatta "kendini bir şey" sandığını hissettirenler, sürekli başarılarından bahsedenler iş ortamında kısa süre sonra çekilmez olabilir. Bir taraftan emek verdiğiniz ve başarıya taşıdığınız işleri, iyi konserlerinizi, iyi yetiştirdiğiniz öğrencileri, tamamladığınız projeleri de "mütevazi" olucam diye saklamak ya da önemsenmeyecek hale sokmak doğru değildir. Gösteriş yapmak ile yaptığınız iyi şeyleri paylaşmanın arasında bir çizgi vardır. Sosyal medya bu anlamda harika bir araç. Yaptığınız çalışmaları sürekli insanlar tarafından görünür tutmak "doğru" tanınmanız için önemlidir. Ancak orkestranın molasında grup arkadaşlarınıza, yeni tanıştığınız meslektaşlara ya da sınav molasında diğer hocalara "kendinizi satıyor" gibi de görünmek istemezsiniz. Bu sizi meslektaşlar arasında itici yapabilir.


Kavga

Zaman zaman beraber çalıştığımız insanlarla aramızda çıkan anlaşmazlıklar sabrımızı taşırır. Anlaşmazlıklar çıkar çıkmaz çözmek zorunda olmadığınızı, olaylar biraz yatıştıktan, insanlar ilk “sinirlilik” halini aştıktan sonra çok daha uzlaşmacı olabileceklerini aklınızda bulundurabilirsiniz. Adil olanın ne olduğunu kendinizce değerlendirirken, sizin de uzlaşma İçin yapabileceğiniz birşey olup olmadığını sorgulayın ve bazı şeyleri yanlış anlamış olabileceğinizi aklınızda bulundurun. Genelde kavga duyulduktan sonra kimin haklı olduğunu insanların dışarıdan değerlendirmesi kolay olmaz. Kavgada haklı olduğunuzu, galip geldiğinizi düşünseniz bile bir kaç defa sizin çevrenizde bu tür olaylar olunca kendinizi “kavgacı” “geçimsiz” ya da “arıza” olarak etiketlenmiş bulabilirsiniz. Anlaşmazlıklarda haklarınızdan vaz geçmemek kaydı ile sakin, anlayışlı ve hoşgörülü olmanız size genelde sosyal olarak daha büyük değer kazandırır.


Hoşgörülü olun

Hoşgörü hem kendimize karşı hem de başkalarına karşı bizi hemen yargıya varmak ve infaza geçmekten korur. Hoşgörü'yü hataları kabullenmek değil de kişinin hatasını fark etmesine olanak tanımak, ona yardımcı olmak, sonrasında gerekiyorsa tabi yargı ve infazda bulunmak için biraz zaman vermek gibi algılamak istiyorum.


Saygılı olun

Kıdemlilere, büyüklere ilgi, saygı ve özen göstermeniz size her zaman puan kazandıracaktır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ama sizden öncekiler olmasa sizin de dahil olmak isteyeceğiniz böyle bir alan olmazdı. Büyüklerden başlayarak herkese gereken saygıyı göstermekte yarar vardır.


Vadeli Hesap

Yeni bir çalışma ortamına girdiğimizde yeni çalışma arkadaşlarımızdan kolay veya zor anlaşabileceklerimizi yavaş yavaş fark etmeye başlarız. Yeni tanıştığınız ve kaynaşıyor olduğunuz iş arkadaşları ile ilişkinizi bu ilk günlerde doğru, sağlıklı ve emin adımlarla kurmak çok önemlidir. Bir bakıma yeni bir sosyal hesap açmışsınızdır ve kuruş kuruş yatırım yapıyorsunuzdur. Yeni arkadaşlar, sizin kimsenin işinde, pozisyonunda ya da aynı yerde çalışan nişanlısı ya da sevgilisinde gözünüzün olmadığından emin olmak isteyeceklerdir. Size güvenilir bir arkadaş mı yoksa bir tehdit mi olarak bakacaklarına bu ilk haftalarda karar vermek isterler. Herkesi özenle, herbirine ayrı vakit ayırarak tanımaya ve kendinizi tanıtmaya, hep bardağa aldığı kadar koymaya çalışın. Acele etmemek önemli. Unutmayın bu ilişkiler belki emekliliğinize kadar sürecek olabilir. Açtığınız bu sosyal hesap çok uzun zaman dayanmalı. Çok çok gerekmedikçe kavga ve içerleme yaratabilecek pozisyonlardan kaçınmak en doğrusu olur. Kendinizin ve arkadaşlarınızın huzurlu bir çalışma ortamına sahip olmaları iş ve yaşam kalitelerini etkileyecektir.


Ülkümüz

Alanımızdaki standartın yükselmesi ancak bizim sorumlu ve özenli biçimde değerlendirme ölçütlerimiz konusunda dostluğu, yakınlığı ayrı tutarak ödünsüz olabilmemizde yatıyor. Yani liyakat. Alanımızda mutlaka en nitelikli ve özenli iş yapanların yukarıya ve daha az nitelikli iş yapanların daha aşağıya yerleşiyor olmasını sağlamak zorundayız. Bunun için meyve veren ağaçları taşlamaktan vaz geçmek, onların farkında değilmişiz ya da sanki yoklarmış gibi davranmamak (örneğin müthiş yetenek Benyamin için sağlığında yapılıyordu), meyve veren ağaçları doğal biçimde takdir etmek ve bunu göstermek gerekiyor. Aynı özenlilikle de hazırlıksız, özensiz, paylaşacağı ilginç bir şey olmadığı halde sık sık sahneye çıkan müzisyenler ve derslerini canları istedikçe ya da mecbur kaldıkça yapan öğretmenlerin hak ettiklerinden fazla “saygın” olmalarına izin vermemek de görevlerimizden. Dost/düşman demeden gerekli önlemlerin alınmasını hep beraber sağlamak bizim Atatürk’ün yurdu emanet ettiği insanlar olarak ödevimizdir. Böylece sistemimiz daha temiz, adil ve sağlıklı olacaktır.

23 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Özgeçmiş

Bugünlerde özgeçmişimi gözden geçiriyordum. Resmi bir özgeçmiş yazarken bazı kişileri ve durumları belirtemiyor olmak adil gelmedi. Doğan...

Oyuncu Orkestra

Hangi şehre gitsem, konservatuvar yıllarımdan tanıdığım yüzlerle karşılaşırım. Bazıları benden küçük, bazıları büyük sınıflardaki...

Geleceğin Parlak Solist/Eğitmenlerine

Eskiden beri hep duyduğumuz birşeydir; "iyi çalgıcı olmak iyi hoca olmak değildir." Bunun böyle olduğuna katılmakla beraber bunu...

Comments


bottom of page